20 Mayıs 2011

Koku alma duyusu beyin evrimini nasıl tetikledi

Memelilerin diğer hayvan türlerine göre daha büyük beyinleri vardır. Bilim Dergisi’nde -Science Journal- geçtiğimiz hafta* basılan yeni bir araştırmaya göre bilim adamları bu olgunun memelilerdeki keskin koku alma duyusu ile ilgili olduğunu önerdiler.

Araştırmacılar Çin’deki Jura dönemine ait fosil yatağında bulunan 190-milyon yıllık memeli kafataslarını incelemek için bilgisayar tomoragrafisi ve CT taraması yöntemlerini kullandılar. Devasa etobur dinazorlarla aynı dönemde yaşamış olan bu minik canlılar belki de noktürnal -gece dolaşan- oldukları için sağ kaldılar.

Photo: Mark A. Klingler/Carnegie Museum of Natural History

Carnegie Doğa Tarihi Müzesi, Pittsburgh, Pennsylvania’da taşılbilimci -tr. paleontolog- olan Zhe-Xi Luo “ancak gece etkin olabilmeleri bu memelilerin ‘son derece özel duyusal uyarlamalara sahip oldukları anlamına geliyor“ dedi.

Luo, CT-taramalarının ekibine iki adet tarih öncesi memelinin sanal beyin şeklini çıkarmak olanağını verdiğini sözlerine ekledi ve “bu çalışmada beynin giderek büyümesinin öncelikle koku duymaya yarayan bölümü ile derinin dokunsal duyumuna yarayan bölümünün büyümesi yüzünden olduğunu bulduk” dedi.

Matthew Colbert, University of Texas

Luo, memelilerin yırtıcı -avlanarak yaşayan- dinazorlar arasında sağ kalmalarına yardım eden keskin koku alma ve dokuma duyularının tarih ötesi anatomilerinde açık bir biçimde göründüğünü belirtti.

“Bu fosil incelemesi ile ortaya çıkan yeni evrimsel kanı, belki de, koku alma yetisinin sağkalımda en az işitmek kadar hatta ondan daha da önemli olduğu ve derinin dokunsal duyumunun da muhtemelen büyük bir rolü olduğudur”.

Mark A. Klingler/Carnegie Museum of Natural History

Luo, “kafatası bir kağıt ataçından küçük olan minik Hadrocodium da dahil olmak üzere Jura dönemi memelilerin kafataslarının kendilerinden önce gelen memeli akrabalarına göre iki ya da üç katı daha büyük beyinleri vardı” dedi.

“Küçük bir memeli olan Hadrocodium vücuduna göre büyük olan kafası ile modern memeliler kadar beyin büyüklüğüne erişmişti.”

Luo 190-milyon yaşındaki memeli akrabalarımızdaki bu görkemli beyin gelişimini saptamış olmanın heyecanını yaşıyor. Bu arasında insanların da olduğu Dünya’nın en baskın hayvan sınıflarından biri olan memelilerin oluşmasına yol açan önemli bir evrimsel dönüm noktasıdır.

Dip Notlar

* 16-20 Mayıs 2011

Referanslar:

Voice of America
http://www.voanews.com/english/news/science-technology/Sense-of-Smell-Jumpstarted-Brain-Evolution-122245229.html

Zhe-Xi Luo
http://www.carnegiemnh.org/vp/luo-bio.html


PDF

İnternet sansürüne karşı önlem olarak bu iletiyi PDF olarak indirebilirsiniz:
Koku alma duyusu beyin evrimini nasıl tetikledi (PDF, 98KB)

18 Mayıs 2011

PDF dosyaları

PDF dosyaları hazır.

Aşağıdaki bağlantıdan Evrim Olgusu blogunda şu ana kadar yayınlanan önemli iletileri bir zip arşivi olarak indirebilirsiniz.

Bu iletileri istediğiniz kadar paylaşabilir, bastırabilirsiniz.

Evrim Olgusu PDF dosyaları (2.9MB)

Sansüre Hazırlık

Sansüre Hazırlık

Bilindiği üzere Türkiye'de 22 Ağustos’ta devreye girecek filtre uygulamasıyla İnternet'te bir merkezden kontrol edilen, geniş çaplı ve keyfi sansürün önü açılıyor.

Evrim Olgusu blogumuzun dikkatleri çektiği anda sansür edileceğini biliyoruz. Türk insanının bilimsel verilere dayalı bilgi hazinelerine erişimini karanlık güçler engelliyor, engellemeye de devam edecekler.

En büyük korkuları insanımızın bilinçlenmesi ve inançlarını sorgulamaya başlamasıdır. Maskelerini düşürecek olan bilimdir.

Evrim Olgusu’na web adresinden erişemediğiniz taktirde ileride yayınlanacak olan iletileri kesintisiz almak istiyorsanız aşağıdaki yöntemlerle sansürü kırabilirsiniz.

Evrim Olgusu’nu email ile izleyin

Şu anda sayfanın sağ üst kısmına baktığınızda üzerinde Evrim Olgusu’nu email ile izleyin yazan bir kutucuk göreceksiniz. Eğer buraya email adresinizi girip kayıt yapacak olursanız bundan sonra yazacağım iletileri email yolu ile alabileceksiniz.



Eğer email adresinizi vermek sizi kaygılandırıyorsa, şunu bilin ki, email adreslerine herhangi bir şekilde erişmem olası değil. Email yönlendirmesi, Google tarafından onaylanmış olan FeedBurner servisi tarafından yapılıyor.

PDF erişimi (yakında)

Şu anda tüm Evrim Olgu’su iletilerini PDF dosyaları haline getirmekle meşgulüm. Yakında atacağım bir ileti ile bu dosyaları web üzerinden paylaşacağım.

Diğer Öneriler?

Sansürü kırmamızı sağlayacak başka önerileriniz varsa bilmek isterim lütfen aşağıdaki yorum kutusuna ilgili mesajlarınızı bırakın.

2 Mayıs 2011

Neden hıçkırırız

NEIL H. SHUBIN, SA 2009

Hıçkırıklar bir kaç dakikalık bir rahatsızlıktan aylara, bazı nadir durumlarda da yıllara değin uzanan ve önemli düzeyde yaşam tehlikesi oluşturan sorunlara yol açabilirler. Hıçkırık boğazdaki ve göğüsteki kasların kasılması ile oluşur. Karakteristik ‘hık’ sesi , boğazın arka kısmında yumuşak dokudan oluşan bir kapak olan epiglotis (küçük dil) kapanırken havayı çok keskin bir biçimde içeri aldığımızda çıkar. Bu hareketlerin tümü tamamen istemsizdir, düşünmeden hıçkırırız. Hıçkırıklar pek çok nedenden dolayı oluşabilirler; çok hızlı ya da çok fazla yediğimizde; hatta daha ağır koşullarda örneğin göğüs bölgesindeki tümörler hıçkırığa neden olabilir.

İyi desteklenen bir varsayıma göre hıçkırıklar, birisi balıklarla diğeri de yüzergezerlerle (amphibians) paylaşılan en az iki tabaka evrimsel geçmişe işaret eder. Soluk almada kullandığımız iki ana siniri balıklardan edindik.

Sinirlerin bir grubu, frenik (phrenic), kafatasının tabanından çıkar, diğer yerlerin yanısıra göğüs boşluğu ve diyaframdan geçer. Bu zorlu yol sorunlar yaratır; frenik sinirlerin yolunu kesintiye uğratan herhangi bir engel nefes alma yeteneğimizi olumsuz etkiler. Frenik sinirlerin tahriş edilmesi hıçkırığa da yol açabilir. Daha rasyonel bir tasarım sinirleri enseden değil diyaframa yakın bir yerden geçirirdi. Bir şanssızlık eseri bu tasarımı solungaçları bir diyaframın altında değil de enselerine yakın olan balıksı atalarımızdan miras aldık.

büyütmek için tıklayın
Eğer sinirlerin bu tuhaf yolu balık kökenimizin bir ürünüyse, hıçkırık, yüzergezerlerle paylaştığımız evrimsel geçmişten kaynaklanıyor olabilir. Hıçkırıkların kas ve sinir etkinliğine ait karakteristik örnek diğer canlılarda da doğal bir biçimde oluşmuştur ancak bu her canlıya özgü bir durum değildir. Bunlar özellikle hem akciğerlerini hem de solungaçlarını solumak için kullanan kuyruklu kurbağalarda ortaya çıkar. Kuyruklu kurbağalar solungaçlarını kullandıklarında, bir sorunla karşılaşırlar- suyu önce ağızlarına ve boğazlarına pompalamak sonra da solungaçları boyunca geçirmek zorundadırlar, ama bunu yaparken suyun akciğerlerine girmesini önlemeleri gerekir. O halde ne yaparlar? Soluk borusunu kapamak için dilciği (glottis) suyu ani bir biçimde içeri çekerken kapatırlar. Aslında böylelikle hıçkırığın genişletilmiş bir türünü kullanarak solungaçlarıyla nefes almış olurlar.

Çok uzun bir süre evrimsel tarihimizi, ofislerde, kayak parkurlarında ve futbol alanlarında değil, değişik zamanlarda, çok eski okyanuslarda, küçük ırmaklarda ve savanlarda geçirdik. Geçmişimiz ve bugünkü durumumuz arasındaki bu olağanüstü kopukluk vücudumuzun zaman zaman belli öngörülebilir şekillerde denetimi kaybetmesine yol açar. İnsan dizindeki, beldeki ve bileklerdeki kemikler, su canlılarında yüzlerce milyon yıl önce ortaya çıktılar. O halde dizlerimizdeki kıkırdağı yırtmamız, iki bacak üzerinde yürürken bel ağrısı duymamız, bilgisayar kullanırken, örgü örerken veya yazarken karpal tünel sendromu oluşması şaşırtıcı olabilir mi? Balık ve yüzergezer atalarımız bunları yapmıyorlardı.

Bir balığın vücut planını ele alın, bir solucan türünün vücudunu oluşturan genleri değiştirerek uyarlayın, daha sonra da onu dik bir şekilde yürüyen, düşünen ve parmaklarını son derece ince bir biçimde denetleyebilen bir memeli olarak giydirin, böylece felaketi davet etmiş olursunuz. Bu balığı ancak bir bedel ödeyerek giydirebiliriz. Mükemmel bir biçimde tasarlanmış olan -yani uzatılmış tarihsel mirası olmayan- bir dünyada basurdan ya da fıtıkdan çekmek zorunda kalmazdık. Ne de binalarımızı yenilemek bu kadar pahalı olurdu.