24 Nisan 2011

Evrimle dinlerin uyumu varsayımı üzerine

Son yıllarda kendilerini "sadeci" -purist- olarak gören yeni bir kentsel müslüman prototip ortaya çıktı. Bu grup Kur'an'ın sonradan yapılan yorumlarını (hadisleri) reddetmekte, Kur'an ayetlerinin mecazi olduğu ve kelimesi kelimesine anlamlandırılmaması gerektiği savını ileri sürmektedir.

Bu kişiler kendi dini inanç sisteminin geçerliliğini sorgulamak yerine parçası oldukları kentsel toplumların entelektüel ve akademik çevrelerinde kabul görmek umuduyla temelsiz sonuçlara ulaşma eğilimindeler. Batı'daki akıllı tasarım hareketi ile kol kola, tanrı’yı ve dinleri, Evrim Olgusuna uyarlamaya çalışmaları zaten kaybedilmiş olan dinlerin inandırıcılığını son dakikada umutsuzca kurtarma çırpınışı diye görülmelidir.

Canlı türler akıllı tasarım sonucu değil olasılığa dayalı değişimlerin doğal seçilimi yoluyla evrildiler. Rastlansal (stokastik) bir sürecin tanrısal bir varlık tarafından düğmeye basılarak başlatılmış olması pek akıl karı bir sav değil.

Her doğan insanın genomunda rastgele olarak 50 adet DNA baz çifti eşeyli bölünme (meyoz) sırasında mutasyona yani hataya maruz kalır. Bu tür mutasyonlar baz çiftleri copyalanırken ya da yer değiştirirken olur. Hayali bir Tanrı'nın ya da herhangi bir fiziksel yapının (mesela çok üstün bir robotun) 3 milyar baz çiftinden oluşan insan genomunun, tek hücreli başlangıcından bu yana milyarlarca yıl, sayısız tür ayrımı, ve sayısız nesiller boyunca, sayısız ve sürekli değişim gözteren yeryüzü koşullarında, nasıl evrileceğini önceden bilmesi ve denetlemesi olası değildir. Kaldı ki insan vücudunda özenle tasarlanmadığımızı gösteren pek çok belirti var (bkz. Akılsız Tasarım).

Buna ek olarak ne biz insanların evrimde özel bir konumu ne de varlığımızı dayandırabileceğimiz evrensel bir gerçeklik vardır. Bilincimiz çevremizdekileri kavrayabilmek için (dinler de dahil olmak üzere) değişik modeller üretebilecek şekilde evrilmiştir. Gerçekliklerin bir değil çok sayıda ilgili tanımlarını içeren modelimiz var. Kısacası dinlerin önerdiği gibi bizim dışımızda gelişmiş mutlak bir gerçeklikten söz edemeyiz.

Stephen Hawking Muhteşem Tasarım -The Grand Design- kitabında ilginç felsefi önermelerde bulunuyor. Kitabın en belirgin özelliği Model Bağımlı Gerçeklik (Model Dependent Realism) fikrini konu edinmiş olması. Önce konuyla ilgili bir kaç alıntı yapacağım.

‘Görüntüden ya da kuramdan bağımsız gerçeklik yoktur. Yerine model-bağımlı gerçeklik dediğimiz bir görüşü önereceğiz; fikir şudur, fiziksel kuram ya da evrenin görüntüsü (world picture) genelde matematiksel doğası olan bir model ve modelin elemanlarını gözlemlere bağlayan bir dizi kuraldan oluşur. Bu çaşdaş bilimi açıklayan bir taslak oluşturur...’
...
‘Model-bağımlı gerçeklik, klasik gerçeklik ve anti-gerçeklik görüşleri arasındaki tartışmaları birbirine bağlar, öyle ki model-bağımlı gerçekliğe göre bir modelin gerçek olup olmadığını sormak anlamsızdır, anlamlı olan gözlemle modelin uzlaşıp uzlaşmadığıdır. Eğer gözlemle uyuşan iki model varsa, örneğin balığın ve bizim resmimiz, bunlardan birisinin öbürüne göre daha gerçek olduğu söylenemez. Gözönüne alınan durum için hangisi uygunsa o kullanılabilir. Örnek vermek gerekirse, eğer birisi akvaryumun içindeyse balığın resmi işe yarayabilir, ama uzak bir evrenden dünyamız üzerindeki bir akvaryumun sınırları içerisindeki olayları açıklamak uygun olamaz, özellikle kendi ekseni etrafında dönen dünyanın güneşin etrafındaki yörüngesinde akvaryumla birlikte hareket ettiğini düşünecek olursak.
...
Gündelik yaşamda da bilimde olduğu gibi modeller yaparız. Model-bağımlı gerçeklik yalnızca bilimsel modellere özgü olmayıp gündelik yaşamımızı anlamak ve açıklamak amacıyla kurduğumuz bilinçli ve bilinçsiz akla ait modeller için de geçerlidir.
...
Duyusal işlemleme ile yaratılan evren kavramından ve onun yoluyla düşünüp mantık yürütmekten gözlemciyi (yani bizi) soyutlamak olası değildir. Algılarımız-ve de kuramlarımızın dayandığı gözlemlerimize - doğrudan değil, insan beyninin yorumlayıcı yapısı olan bir çeşit mercek tarafından şekil verilir.’

Benim ulaştığım sonuç da bu. Model-bağımlı gerçeklik; EPR paradoksu, dalga-parçacık ikilemi gibi sorunları analiz etmemizi kolaylaştıran daha esnek, modüler ve anlaşılabilir bir yapı ortaya koyuyor. Model yani gözlemcinin kendi duyusal ve analitik yetilerinin sınırlamasıyla oluşturulan taslam gözleme etki ediyor, yani klasik gerçeklik kuramlarında önerildiği gibi gözlemci gözlemden bağımsız değil (bu bağımsızlık bir yanılsama aslında). Bunu kabul ettiğiniz anda soruna ışık tutulmuş oluyor.

Evrim, özel görelilik, yerçekimi, kuantum kuramları gibi bilimsel modeller delillerle sınanmış, saptanmış ve çalışmaktadırlar, yani ilgili gerçeklikler hakkında faydalı öngörümler yapmamızı sağlarlar. Buna karşın dinsel modeller sınanabilen gerçeklikler önermek yerine varlığımızı dinlerin bilimle uyumlu olma yanılsaması da dahil olmak üzere bilinçten yoksun fantazilere dayandırmaktadırlar.

Hiç yorum yok: